Image Map

Ölüm düzenine son vermedikçe sorumluluktan kaçamazsınız!

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun Karaman Ermenek’teki madeni ziyaretinin ardından Konya DİSK Bölge Temsilciliği’nde bir basın toplantısı düzenledi. 

SAM_2311

Toplantıya DİSK ve Nakliyat-İş Konya Bölge Temsilcisi Ali Özçelik, Dev Maden-Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün, Genel-İş GYK Üyesi Mehmet Güleryüz, Konya Genel-İş Şube Başkanı Mustafa Tamer ile  Genel-İş, Nakliyat-İş temsilci ve üyeleri katıldı.

Basın açıklamasının tam metni:

Ölüm düzenine son vermedikçe sorumluluktan kaçamazsınız!

10405362_1547398192140766_5746409085674920137_n

28 Ekim 2014 Salı günü öğle saatlerinde Karaman İli Ermenek İlçesinin Pamuklu köyü mevkiinde bulunan Has Şekerler Madenciliğe ait maden ocağında yaşanan su baskını sonucu 18 maden işçisi ocaktan çıkamamıştır.

Olayı haber alır almaz önce DİSK Konya Bölge Temsilciliği ve DİSK Nakliyat-İş Sendikamızdan temsilcisi arkadaşlarımız, hemen ardından da DİSK Genel Sekreteri bölgeye ulaşmıştır. Ben de dün itibarı ile Konya Bölge Temsilcimiz, Dev Maden Sen Genel Başkanımız, Genel İş GYK üyesi ve Genel İş Konya Şube başkanı arkadaşlarımız ile beraber Ermenek’teki durumu ve çalışmaları yakından gözlemledim.

Önce Ermenek’te gözlemlediklerimizi sonra da madencilik ve işçi sağlığı-iş güvenliği alanındaki görüşlerimizi sizlerle paylaşacağım.

1.Soma’da yaşanan maden katliamından sonra hükümetin maden işçilerinin çalışma koşullarını iyileştirme iddiasıyla yaptığı düzenlemeler sonrası Ermenek maden havzasındaki maden işverenlerinin tamamı isçilerin yeni yasalardan doğan haklarını karşılayamayacaklarını ifade etmiştir. İşverenler kanunsuz lokavt yaparak madenleri bir süre kapatmışlar, işçilere ücretsiz izin vererek işbaşı yaptırmamışlardır.

2. Olayın yaşandığı madenin işvereni daha önceden karşıladığı yol, yemek ve ara dinlenmesi gibi haklarından vazgeçmeleri karşılığında madenleri açacaklarını ve bu şartlarda çalışmalarını 149 işçiye dayatmışlardır. Ancak burada mesele Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği gibi işverenin 6 saat çalışmaya dair düzenlemeyi “hazmedememesi” değildir. Zira yasanın bu maddesinin yürürlüğe girmesi zaten AKP hükümeti tarafından 2015’e ertelenmiştir. İşveren işçilere vereceği ücret artışı karşılığında yol, yemek ve ara dinlenme gibi haklardan feragat etmelerini istemiştir.

3. Bölgenin ekonomik ve coğrafi şartlarından dolayı çalışmayı çaresizce kabul etmişlerdir. Su baskınından iki gün önce işbaşı yapan maden işçileri yaşam odası, kaçış tüneli ve birçok işçi sağlığı-iş güvenliği tedbiri bulunmayan madende ölümle baş başa bırakılmışlardır.

4. Görüşme yaptığımız işçiler su sızıntısına karşı daha önce yetkilileri uyardıklarını hatta bu madende 2 defa daha su baskını olduğunu ama şans eseri izin saatlerinde olduğu için can kaybının yaşanmadığını ifade ettiler. En üzücüsü de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in “Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor. Sorumluluk hepimizin” şeklindeki ifadeleridir. Bakanlığın bir icra makamı olduğunu, bu hükümetin 12 yıldır iktidarda olduğunu sanırız kimseye hatırlatmamıza gerek yoktur. Sorumlulukların yerine getirilemediği durumda yapılması gereken bellidir.

5. Devletin en üst temsilcilerinin maden başında yaptıkları “Biz Soma’nın ardından her türlü yasal düzenlemeyi yaptık” açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Torba yasada madencilik alanındaki işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine dair tek bir madde bile geçmemiştir. Bu ülkeyi yönetenler göz göre göre toplumu yanıltmaya kalkmaktadır. Torba yasada  maden işçilerinin ücretlerine dair kimi kısmi iyileştirmeler getirilmiş, çalışma saatlerine dair düzenleme ise az önce bahsettiğim gibi ertelenmiştir. Böylesi bir acı günde, aksi bu kadar kolay ispatlanabilecek bir iddiayı öne sürebilmek gerçekten ibret vericidir.

6. Madendeki su baskını sonrası “ahtapot” gibi gerekli kurtarma ekipmanlarının bölgeye ulaşması neredeyse 24 saati bulmuştur. Oysa bölgeye polis ve jandarma takviyesi saatler içinde gerçekleşebilmiştir. Maalesef mevcut hükümet işçiyi değil sermayeyi ve kendini koruma konusunda başarılı olduğunu ispat etmiştir. Burada 29 Ekim günü bölgeye gelen DİSK ve KESK heyetine çıkarılan zorluklar, engellemeler de hükümetin bu konudaki iradesini yansıtmaktadır. Açıktır ki bölgede hiçbir sendikalı işçi olmaması sadece işverenlerin değil hükümetin de tercihidir.

Ermenek’te gözlemlediklerimiz Türkiye’de işçi sağlığı ve iş güvenliği alanına dair yıllardır söylediklerimizi doğrulamaktadır. Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır.

Ülkemizde iş cinayetlerinin asıl sorumluları hesap vermemektedir. Soma katliamının ardından, asıl sorumlu Çalışma ve Enerji Bakanlıkları’ndan, madenin sahibi olan TKİ’den tek bir yetkili bile soruşturulmamıştır. Daha dün Torunlar inşaatta yaşanan katliamın ardından şirket hakkında takipsizlik kararı verilmiştir.

Madencilik sektöründeki gerçekleri de herkes bilmektedir. 2011 yılında yayınlanan Devlet Denetleme Kurumu raporunda “Taşeronluk/alt işverenlik uygulaması” ile

“Üretim zorlaması”nın yarattığı risklere değinilmiştir.

Bu tespitler yapılmış olmasına rağmen ölümler devam etmektedir. Çünkü taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırma ilişkilerinin yaygınlaşması için devlet ve sermaye işbirliği halindedir.

Ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları tamamen maliyet kalemi olarak görülmektedir. Maden firmaları da maksimum karı elde etmek için en hızlı ve en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedirler.

DİSK olarak diyoruz ki;  çökmüş bir sistemle bu iş cinayetleri önlenemez.  Çeşitli hükümet yetkilileri Ermenek’teki olayın ardından “sorumluluk ortak” şeklinde açıklamalar yapmıştır. Oysa Konfederasyonumuz, son dönemde başta Başbakan olmak üzere hükümet ile görüşmelerinde ve ILO’nun madencilik sektörüne dair toplantısında işçi ölümlerinin durdurulması için yapılması gerekenleri ifade etmiş, ancak aşağıda ifade ettiğimiz düzenlemelerin hiç biri hayata geçirilmemiştir:

  1. Sorunun temeli taşeronlaştırma, rödovans gibi güvencesiz çalıştırma ilişkileridir. Başta madenler olmak üzere tüm işkollarında bu ölüm ve sömürü düzenine derhal son verilmelidir. Tüm madenler kamu tarafından işletilmelidir.
  2. 6331 sayılı yasayla piyasalaşan işçi sağlığı ve iş güvenliği düzeni çökmüştür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversitelerin katılımıyla özerk-demokratik bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır.
  3. Yasaklarla, barajlarla, baskılarla sınırlanan sendikal örgütlenmelerin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İşçiler ancak örgütlenerek “ölümüne çalıştırma” dayatmasına karşı durabilir.

Türkiye’de hızla artan iş cinayetlerini durdurmak için yapılması gerekenler bellidir ve DİSK bunları yıllardır ifade etmektedir. Ülkeyi yönetirken işçi sınıfının taleplerini duymayanlar, duymazdan gelenler, gereğini yapmayanlar, bu işçi katliamlarındaki sorumlulukları nedeniyle hesap vermelidir!

Artık yeter! Görmeyen gözler görsün, duymayan kulaklar duysun: Acilen tüm madenleri kamunun işleteceği ilan edilmeli, taşeron düzenine son verilmelidir!

Geleceğimizi karartan, işçileri yok eden bu ölüm düzenine karşı tüm gücümüzle direneceğiz!

 

ITUC ETUC